Cuma, Ağustos 27, 2010

Timur'un Filleri


Alex
’li mi Alex’siz mi? İşte bütün denyoluk bu...

Mesele Alex değil yeğen mesele senin meseleyi Alex zannetmen, mesele sensin.

Daha önce yazdım, Zico’ya sordular “Takım yavaş oynuyor, hızlanmak lazım” dediler. Zico “Bizim takımımız hızlı oynayamaz” dedi. Ancak Aragones’ten sonra anladılar takımın hızlı oynayamayacağını.

Fenerbahçe deplasmanda yok”,”Baskı kuramıyor, eziliyor” dediler. Hadi hakkını verelim kimisi galibiyete rağmen “Acaba, yani hani mahsuru yoksa, Alex’i bazen değiştirsen mi?” dedi. Kalanı ancak yenilgide ortaya çıkıp “Alex fitbolcu mu? Çıkacak gerekirse o da çıkacak” dedi.(Bunlardan birisi Leo Franco’nun Selçuk’tan yediği gol için “Uçulur mu bu topa? Şöyle gelişine vuracaksın sağ ayağınla” demişti)

B planı yok Fener’in”. Eyvallah! Hadi B planı yapalım ama önce A planı neden bozuk ona bakalım di mi canım benim? Sezon öncesine gidelim ve bakalım neymiş durum:

1. 4-4-1-1 benzeri bir şey oynuyoruz. Arkadaki “1” Alex. İç sahada genelde kapanan rakipler veya derbi maçlarında arada sırada çıkan rakipler var:) Top büyük oranda rakip sahada, Alex’in etrafında. Bolca korner, serbest vuruş kullanıyoruz. Derbilerde motivasyon üst seviyede rakibi yiyor takım. Anadolu takımlarının bir sıkımlık canı var genelde onu da alıyoruz. Bu A planı oluyor. İçerde çok yüksek oranda tutuyor.

2. A planı deplasmanda yemiyor. Çünkü topu rakip sahada kalamıyor. Neden?
  • Topu hızla ileri taşıyamıyoruz. Çabuk taşımaya çalışıyoruz! İkisi aynı şey değil! Çabuk yalap şalap bir şeydir. Çabuk; çabuk çorba, sosyete mantısı gibi bir şeydir. Hızlı; mangalda ağır ateşte pişen Türk kahvesidir, çabuk ise Nescafe. Topu önce hızlı ileri taşıycaksın di mi? Kimler taşır topu: Gökhan, Emre. O mutlu günlerimizde bu işi yapan başka kimler vardı? Sayalım “Tuncay, Appiah, Luciano,Ümit ve Aurelio ya da Hikmet Karaman’ın söyleyişiyle ‘Oyleylo’...”

  • Peki diyelim kaderin cilvesi top ileri gitti, kim alır oynar o topla? Semih, Alex, Emre, Gökhan. Geri kalanlar ancak etrafında 3-4 Fener’li varsa oynar yoksa o top rakibe gider bir şekilde. Yine o mutlu günlerimizde topu ileri taşıyanlar topla beraber ilerde oldukları için haliyle cümleten rakip sahada oluyorduk. Üstüne de Van Hooijdonk'lu ekmek kadayıfı.

3. N’apalım?
  • Hızlı adamlar alalım, top oynamayı bilen cinsinden olsun.
  • Topu daha çok ilerde tutalım. Bazı maçlarda Alex yerine baskı yapabilecek ikinci bir adam koyalım.
  • “Yeni A” planı diyelim, buna isteyen hala B planı diyebilir.

4. Yeni A planının getirdikleri
  • Alex’siz döneme geçiş yapalım Alex gitmeden
  • Deplasman problemini çözelim
  • Daha futbola benzer bir oyun oynayalım
  • 1-2 oyuncudan bağımsız sürdürülebilir bir oyun karakteri yerleştirelim

5. Yeni A planının götürdükleri
  • Koşmayı ve hızlı olmayı beceremeyen oyuncu
  • Alex’in sırtından geçinme hürriyeti
  • İlk fırsatta başlayacak Alex kesilir mi yüzsüzlüğü
  • Ligin ilk yarısında beklenmedik derecede iyi ve kötü oyunlar, sürpriz puan kayıpları
  • İkinci yarıya kadar sabredilmezse Aykut Kocaman

Özetle yeğen Alex müthiş bir oyuncudur. Beş yıl önceki videolarında en az 3-4 kilo zayıftır ve seneye gidicidir. Yerine Alex bulmaya çalışmak Hagi’den sonra elde mum 10 numara arayan GS yöneticisi olmaktır. Bir Fener’linin isteyebileceği en son şey GS’li olmaktı. Senin Alex olurdu olmazdı geyiklerin denyoluktur. Alex bu sene olsa seneye olmaz çünkü. O zaman hellalleş Alex’le yavaş yavaş bu iş yoluna girsin.

Bir de yeğen “Kocaman kriz”, “Kocaman hata”, “Kocaman göğüsler” tarzı başlıklar sıktı artık.

İki de yeğen yllarca B planı de konuş dur sonra B planı hazırlığı yapan adama niye A planını değiştir demek ayıp? Değiştiremezse salla istediğin kadar.

Son olarak bir yerde Timur’un fillerine bağlanacaktı bu konu ama ucu kaçtı beceremedim. Buyurun buradan okuyun.

Cuma, Ağustos 20, 2010

Sen Gidince Güller Açar

Bir arkadaş menejerlik oyununda Bilica’yı satış listesine koyunca takımdaki Brezilya’lılar ayaklanmış. Bir kaç hafta Bilica oynamamış, o arada Alex’le konuşup Brezilya’lıların gazını almış. Tam işler düzelecekken defanstan birisi sakatlanmış mı ne, bir şey olmuş Bilica’yı oynatmak zorunda kalmış. İki maç üst üste kendi kalesine gol atmış adam. Şaka değil gerçek.


90’ların bilgisayar oyunlarında sanal zeka falan yoktu. FIFA 94 vardı mesela, maraton tribünden çekilen bir maçı oynardık. Ceza sahasının dışından şut çekince top kaleye yaklaşana kadar kaleci nerede belli olmazdı. Oyunun zorluk derecesini arttırınca kaleci hep topun gittiği yerde olurdu. Uçmazdı şerefsiz! Ayakta tutardı topu. Heralde daha tecrübeli kaleciyi sokuyordu oyuna bilgisayar. Hep doğru yer tutuyordu herif.


Futbol takımı yönetmek bazen bu beyinsiz bilgisayar oyunlarını oynamaya benziyor. Transfer istersin, “olur” derler. Olmayınca sana patlar. Yıllardır aradığın forveti bulursun, hazırlık maçında sezonu kapatır. Takımda bin tane kanat oyuncusu vardır, mayın tarlasında giden kaçakçı eşşekleri gibi tek tek patlarlar, elde kalır sana PAF takımından bir bebe, asların ameliyatı iyi geçmiştir ama merak etme.


Diyelim her şey yolunda gitti Allah sakatlık kaza bela vermedi, alışmadık kıçta don durmazmış misali bir huzursuzluk çıkar. Neticede insan bu topla oynayan cinsler. Parası azdır, parası çoktur; basın toplantısında bir laf etmişsindir sana küsmüştür, senin ayağına top deymediğinden psikolojiden de anlamazsın zaten; seneye transfer olacaktır bu sene rölantiye alır; saçı uzundur başkan bulaşır; pırlanta gibidir, iyi oynar başka takımların transfer listesine girer, size de geçmiş olsun nurtopu gibi bir probleminiz vardır.


Sen de insansın neticede, seninde ahmaklıkların olur, gerçi en ahmak halin “Barcelona’yı bende şampiyon yaparım” diyende 40-50 kat kendini bilir ama nafile. Senin gidişin daha ucuz ve hayırlıdır. Sen gidince her şey daha güzel olur üçüncü yenilgiye kadar.